BUL - BIL - OL
SABUNCUOĞLU: İNSANLAR BİLMEDİKLERİNİ BULAMIYOR
Sabuncuoğlu şunları söyledi: "Bu günkü söyleşimizde Bil-Bul-Ol üzerinde durmak ve okuyucularımızın da dikkatini bu konunun üzerine çekmek istiyorum. İnsanlar bilmedikleri şeyleri bulamıyorlar. Aslında her şey evrende mevcut. İnsanlar bilmeye niyet ettikleri zaman bir sürü bilgiyle karşılaşıyorlar. İnsanın kendi yaradılışında olan bir şey var; her zaman bilinmeyeni merak eder, ama bilmeye çalıştıklarının ne olduğunu maalesef ki bilmezler. Onun için bütün çalışmalarımızda söylediğimiz tek bir şey var; kendi beyin akışınızı her zaman kâğıda dökün. Mutlaka ayda bir defa ‘Bu ay ben neler yaşadım, beni neler etkiledi, hayattan neler bekliyorum'u yazıyoruz. Düşüncelerinizi kod olarak yazdığınız zaman beyin sizi evrende bulunan bilgi kümeleriyle karşılaştırıyor. Düşünce eyleminde bıraktığınız her şey atıl olarak çöp kutusunda kalıyor. Bu şuna benziyor; insanlığa çok iyi hizmet etmek istiyorsunuz, ama hep düşünüp hiçbir şey yapmıyorsunuz. Harekete geçmiyorsunuz. Düşündüğünüz her şeyi harekete geçirmek için kağıda yazmak çok önemli. Onun için Kuran-ı Kerim'de de oku ve yaz vardır.
Biz Bil-Bul-Ol çalışmasında şunu yapıyoruz; her ayın sonunda sizi çok etkileyen şeyleri yazıyoruz ve onlarla bir bağ kesme çalışması yapıyoruz. Daha sonra hayatına neleri dahil etmek istediğinizi yazıyorsunuz. Bunların oluşması için bir şey yapmanıza gerek yok. Sadece yazarken o oluşturmuş olduğunuz titreşim evrende olan birçok bilgi paylaşımını bir araya getiriyor. Örnek veriyorum, her insan bir şeyi düşündüğü an bir titreşim yayar, ama bunlar aktif değil pasif titreşimlerdir. Onları yazıya dökmeye başladığınız an, aktif hale gelirler. Evrenin bir kütüphane olduğunu düşünün, giden her bilgi bir rafa oturur. Mesela işle ilgili yüksek frekanslı olan, aileyle ilgili olan ayrı ayrı raflar vardır, gider oraya oturur. Daha sonra bizler de bunları düşündükçe o rafa doğru yöneliriz, ama henüz daha alamayız. Ne zamanki onları yazıya döküp veya sakin bir ortamda kendi kendimize gerçekten düşünüş ve bilinç safhasına soktuğumuzda biz elimizi uzatır oradan o kitabı alır ve bilgi haline getiririz.
"BİLMEYE BAŞLADIĞIMIZ HER AN BULMAYA ÇOK YAKINIZ”
Bilmeye başladığımız her an bulmaya çok yakınız. Düşüncelerimizi yazıya döktüğümüzde o kadar çabuk elde edişimiz başlıyor ki… Mesela mesleğiniz olarak gazetede yazıyorsunuz, yazdığınız her haberi yaşama potansiyeliniz çok yüksek. Yazdığınız habere gerçekten fokuslandığınız anda hayatınızda birçok şey karmaşa olabilir. Bundan dolayı sizin için arınmak çok önemli. Bizler şu an yaşadığımız bu metropolde inanılmaz farklı insanlarla ve frekanslarla bir araya geliyoruz. Mutlaka her insanın akşam eve gittiğinde kendini bilinç olarak arındırması gerekiyor. İnsanların birer alıcı verici olduğunu düşünün. Yolda giderken birçok frekans geliyor, çarpıyor, alıyorsunuz veriyorsunuz ve eğer akşam kendinizi arındıramıyorsanız Bil-Bul-Ol işlemini harekete geçiremiyorsunuz. Bir genç diyelim doktor olmak istedi. Bilmek için niyet ediyor. Daha sona araştırmaya başlıyor. Doktor işte kaç sene okur, neleri öğrenir v.s bu bilmeye niyet etmektir. Daha sonra kendi kendine düşündüklerini arkadaşlarına, ailesine söylüyor, sonra bir bakıyor ki kağıdın üzerinde doktor, doktor yazmaya başlıyor. İşte o zaman bilgisi haiz oluyor ve bulmaya başlıyor. Üniversite sınavına giriyor.
"OL SAFHASI HAZMEDEBİLMEDİR”
Ol safhası ise çok başka, hayatına girdikten sonraki hazmedebilme safhası. Hazmedemediğimiz zaman Ol'dan uzaklaşıyoruz. Hazmettiğimiz de nedir, her istediğimiz şeyin bir aktifi ve bir pasifi vardır. İşte doktor olmak istiyorsunuz. Çok iyi bir doktor olabilir veya olmayabilirsiniz. Bu tamamen hazmettiğiniz Bil-Bul safhasındaki beyninize yerleştirmiş olduğunuz niyetlerinizle alakalı.
"GEÇMİŞİ BIRAKIP, GELECEKLE ALAKALI İSTEKLERİMİZİ KÂĞIDA DÖKMELİ”
2014 yılı yaklaştığı için ona yönelik hazırlıklar yapıyoruz. Her insanın özellikle Aralık ayının son günlerinde ellerine kalemlerini alıp geçmiş yaşamlarıyla alakalı ‘bırakmak', gelecek yaşamla alakalı olarak ‘almak' istediklerini mutlaka yazmalı. Ol safhasını da oluşturabilmek için insanlar kendi hayatlarında, özgür ve özlerine uyabilecek her şeyi kâğıda dökmeli. Hiçbir zaman unutmamalılar ki yaptıkları her işte mutlaka insanlığa hizmet ön planda olmalı. Mesela bir şarküteri dükkanı işletiyorsunuz. Orada mutlaka sağlıklı, düzgün ve besleyici özellikleri olan şeyler satmalı. Faydalı olmadığına inandığınız, ama ticaretinin iyi olduğunu düşündüğünüz bir şeyi koyduğunuz an Ol safhasından uzaklaşıyorsunuz. Dükkanı açtığınızda ön planda insanların hoşlarına gidebilecek, onlara yararlı ve sağlıklı olabilecek şeyleri koruma bilincini açtığınız an mutlaka başarılı olursunuz.
"GÜNÜN BELİRLİ SAATİNDE 5-10 DAKİKA BİLİNCİMİZİ DİNLENDİRMELİ”
Her düşünce eğiliminde mutlaka beynimize yazıyoruz, bu düşünceyi de mutlaka bir gün yaşıyoruz. Bunları disipline edebilmek ve özümüze faydalı olabilmek için sabahtan akşama kadar olan zaman diliminde belirli zamanlarda kişinin kendine vakit ayırmak zorunda. Japonlar ‘siesta' diyor günün belirli zamanlarında uyur gibi oluyorlar ama aslında uyumuyorlar. Gözlerini kapatıyorlar, bilinçlerini sakinleştiriyorlar. Biz de mutlaka günün belirli saatinde bir 5 veya 10 dakika bile olsa bunu yapmalıyız, çünkü içimiz bize doğru olanı her zaman söylüyor; ‘Cenk sen bugün bunları bunları yaptın, şunlar senin özüne aykırı' bunları mutlaka bulmanız gerekiyor. Bugün eğer başınız ağarıyorsa, içinize dönüp neden başınızın ağardığını bulun yoksa Ol konumuna gelemezsiniz. İnsanın yaşadığı fiziksel sorunlar psikolojik sorun olmadan ortaya çıkmaz. Düşündüğünüz bütün her şeyin, ruh dengenizin fiziki bedeninizin ve zihninizin bir arada olma şartıyla gerçekleşir.
"MATERYALE YÖNELDİĞİMİZDE İNSANİ ÖZELLİKLERİMİZDEN AYRIŞIYOR VE SINAVLARIMIZ BÜYÜYOR”
Ben her şeyi düşünüyorum, yapıyorum, hayatıma şunları dahil etmek istiyorum, edemiyorum yani Ol'dan uzaklaşıyorum. Uzaklaşmanın tek nedeni kişinin kendi hayatında yaşamış olduğu bütün o tiyatro sahnelerini anlayamamasından kaynaklı. Bizler kariyer sahibi olalım olmayalım, para kazanalım kazanmayalım, öğrenmemiz gereken hayatta tek bir şey var; bir insanın insani özellik olarak kendinde barındırması gerekenin ne olduğunu hazmetmektir bizim bu dünyadaki görevimiz. Sizler çok önemli veya pasif görevde olabiliriz ama hayatımız boyunca yaşadığımız bütün sınavlar insanı insan yapabilmek içindir. İnsan kendini insanla terbiye eder. İnsan kendini insanla bulur. Edindiğimiz pozisyonlar, paralar sadece materyalimizdir. Materyale veya egomuza çok yöneldiğimiz zaman maalesef insani özelliklerden ayrışıyoruz ve sınavlarımız daha da büyüyor. Sınavlarımız büyüdükçe psikolojik durumumuz aşağıya çöküyor.
"İNSAN KENDİ ÖZÜNE MUTLAKA DÜRÜST OLMAK ZORUNDA”
Normalde her insan kendinin yaşam koçudur, fakat bunun tek bir şartı var; kendi özüne mutlaka dürüst olmak zorunda. Bunu yapabilen her insan kendi kendinin yaşam koçudur. Bunun prosedürsel bir şeyi yok. Çok ciddi öğrenmesi gereken detayları da yok. Yıllardan beri anlattığımız tek bir şey var, her sorunun çözümü kendine dürüst olmaktan geçiyor. Eğer insan yaşamış olduğu sınavında, zorlukta, adı her neyse kendine onun gerçek nedenini anlatabilme cesaretini bulursa çözüldüğü gündür. İnsanın kendine anlatamadığı her şeyi sistem, karşısına başka bir insanı çıkarıp ona anlattırıyor. Kişi kendine itiraf edebilirse yaşadıklarını bir daha o davranışla karşılaşmıyor, ama kendi kendimize yalan attığımızda sistem karşımıza birini çıkarıyor ve asıl gerçeği onun bize söylemesini sağlıyor. Ondan sonra diyoruz ki; ‘Bu bana böyle yaptı, şu bana böyle yaptı.'
"EVRENDE HERŞEY İNSANLARIN HAYRINA”
Bilmek-Bulmak-Olmak dediğimiz şeyi burada görüyoruz. Ol dediğimiz bütün her şeyde dürüst olduğumuzda size başka biri tiyatro oynamıyor. Siz kendi kendinize tiyatro oynuyorsunuz, günahınızı ve sevabınızı biliyorsunuz. Bu arada herkesin günahı ve sevabı kendine. Sizin günahınız başka birine göre öyle olmayabilir, çünkü evrende iyi, kötü, çirkin, günah, sevap yoktur. Evrendeki her şey insanların hayrına, onları geliştirmek adına olduğu için her şeyi kabul haline geçme isteyişimizin nedeni de bu. Kendinize bir hedef koyuyorsanız ve kendinizi başka bir pozisyonda anlamlandırıyorsanız iyi midir, kötü müdür diye evren sorgulamıyor. Siz bunu istediğiniz an Ol diyor. Siz de Olmak istediğiniz konumda hazmettiyseniz, kendi düşüncenizi formatlayıp ‘Ben bu olmak istiyorum, insanlığa, kendime ve etrafımdakilere hizmetim olacaktır' dediğiniz anda güzel bir şey oluyor. Siz benmerkezci ol dediğinizde yani ‘Ben şu partinin Başkanı olayım şöyle bir çıkar elde edeyim veya şunu yapayım' dediğinizde evren size buna da Ol diyor. O, oluş haliniz sizi bulunduğunuz halde daha aşağıya indirerek oluyor, çünkü evrende hiçbir zaman negatif enerji yoktur. İnsanın konumu kesinlikle kötüye değil, yukarıya çıkış için programlanmış. Biz sadece yaptığımız hareketlerle kendimizi aşağıya çekeriz. Ondan sonra da şöyle bir hal olur; siz eğer benmerkezci hareketlerle davrandıysanız, bir insanın halden hale geçememe haline halsizlik diyoruz, halsizlik haliyle yaşamaya başlıyorsunuz. İnsanın Araf'ta kalma hali bu. Kendi halini tanımlayamama, özüne yalan atma şekli. Kişi o pozisyona oturduğunda istediği şeylerle insanlık arasında fark oluşmaya başladığı zaman insanın bir halden diğer hale geçememe durumu ortaya çıkıyor. Halsizlik dolayısıyla sürekli yüzünün asık olduğu, yeni sınavlarla baş edebilme, çeşitli rahatsızlıkların ortaya çıkması, etrafıyla iletişiminin kesilmesi, asosyal olması, hayatına dahil etmek istediği de edemediği birçok şeyle karşı karşıya gelme hali geliyor. Aslında iki tane harf O-L, o kişinin kendi düşünceleriyle ister iyi ol, ister kötü ol. Ol diyor. Sen iyi olmak istiyorsan O ve N'nin frekansıyla inanılmaz güzel şeyler oluyor. Eğer senin düşüncen ben merkezliyse yine Ol diyor, ama bu sefer kötü halini gösteriyor.
"İNSAN NE ARIYORSA ONU MUTLAKA BULUR”
İnsan ne arıyorsa onu mutlaka bulur. Bu kısacası Bil-Bul-Ol. Müslüman olsun Hristiyan olsun dini inançlarda her zaman Bil-Bul-Ol hak ettiğini her daim yaşarsındır. Sen karşındaki insana nasıl davranırsan, bunu mutlaka yaşayacaksın. Bu bilemediğin şeyi bir başkasının sana gösterme şeklidir. Herkesi olduğu haliyle kabul ettiğin an, her insan sana bir bilgi verir, bir insan sana buldurur, bir insan aracılığıyla da oldurur. Karşınıza gelen bir kişi eğer sizi eleştiriyorsa, siz egonuzu çalıştırıp onun söylediklerini dinlemiyorsanız o, sizi bir bilgiden mahrum bırakır. Onun için karşımızdakini dinlemek lütuftur. Başka bir insanı egomuz çalışmadan dinlerken bir insan gelir bunu bize buldurur. Fark ettirmeden buldurur.
"VERMİŞ OLDUĞUNUZ MADDİ BİR DEĞER, KENDİNİZE VERMİŞ OLDUĞUNUZ MANEVİ DEĞERDİR”
Siz bir insanın özgüne uygun bir şey yapınca, sistem size diyor ki; sen bunu yaparsan bil ki bir bonosun var. Dolayısıyla her verdiğimizde aslında kendimize bir bonos paketi alırız.
Eşinize, sevgilinize, kardeşinize, arkadaşınıza vermiş olduğunuz her hediye aslında kendinize vermiş olduğunuz bir hediyedir. Ona vermiş olduğunuz maddi bir değer, kendinize vermiş olduğunuz manevi değerdir. Bunu hepimiz yaşıyoruz. Veren insanların V harfinden de gözüktüğü üzere her iki çubuğu birleştiği yerde insan var, yani bir taraftan verir bir taraftan alır. Alan insanın A'nın en üst noktasında sistem, Yaradan adını ne koyarsanız onun olduğunu kabul edin ve ondan size geldiğini kabul edin. Hayatta hiçbir şey tesadüf değil, hangi sorunu yaşıyorsanız baş harfine bakın. Bu harf düşüncesel boyutta yapmış olduğunuz yanlışın cümlesinin baş harfini verir. Hastanedesiniz, baş harfi ‘H'dir mutlaka birinin hakkını ve hukukunu çiğnemişsinizdir. Hakime gidiyorsanız, yine birinin hakkını yemişsinizdir. Bir ödem yaşıyorsanız baş harfi ‘Ö'dür mutlaka öfke duymuşsunuzdur. Bu İngilizce olsun, Fransızca olsun sistem öyle bir kurulmuş ki insan ağızından çıkan her kelimeyle kendine bir program yazıyor, yaşadığı her sorunla da ağızından, beyninden çıkan düşüncelerin harfleri o insana bir şeyler anlatıyor.
"İNSAN” KELİMESİNDEKİ GİZEM
İnsan kelimesini bir A4 kâğıdına büyükçe yazın. ‘N' harfini ayırın. İnsan sonunda kendinden büyük bir gücün olduğunu kabul edecek. ‘N' harfi bir insanın secdeye varış halidir. İNSA'dır normalde ‘N' harfi de ne yaparsan yap mutlaka gelip secde edeceksin demek. ‘N' harfi insanın yaşamış olduğu bütün algoritmasını sonunda gelip kendinden büyük bir gücü kabul etme şekli.
"HER İNSAN HER SAFHADA KENDİNE GÖRE YÜKLER TAŞIR”
Bizler bunu bilinçli yaşadığımız zaman, gerçekten hayatımız çok konforlu, mutlu ve huzurlu oluyor. Hayatımızda sorun diye bir şey kalmıyor. Yabancı dil sınavına girer gibi hayata hazırlanmak gerekiyor. Hoca bir gün size kötü not veriyorsa çalışmadığınız zaman alıyorsunuzdur onu, ama iyi aldığınız her notta da sevinç yerine şükretmeyi kullanacaksınız. Her aldığınız iyi not aslında sizi bir üst sınıfa taşır, yani kredinizi yükseltir. Birçok insan farklı farklı şeylere özenir. Her dağın kendine göre bir yükü var. Altıncı hissi kuvvetli olsun, bir şeyi bir yerden alıp bir yere götürsün, birini hipnoz etsin bu insanın da yükü o insana göre ağırdır. Onun için her insan her safhada kendine göre yükler taşır. Derler ya "Allah kaldıramayacağı yükü kimseye vermez” her insan kendini ne kadar çok geliştiriyorsa o kadar da yükü vardır. Bunu hiçbir zaman unutmamak lazım. Birilerine özenmek yerine kendi kendimize özenip, dürüst olmak bizim ana temel kuralımız olmalı.”